
9
İlginçtir, üniversite yıllarında en iyi arkadaşlarımdan biri olacağını tahmin edemezdim onun. Sinirle yakama yapışmıştı, çok iyi hatırlıyorum, kendini tutmasa tekme tokat dövecekti beni. Lisenin ilk yılıydı, kendimi büyümüş zannediyordum, oysa yatılı okulun soğuk koridorlarında içimde hala bir çocuk kalbiyle bir aşağı bir yukarı yürüyordum. Bu yakama yapışma olayı akşam yemeğinden (kurufasulye-pilav-turşu?) birkaç saat sonra, Şu-anda-annemler-çay-içiyordur, Şimdi-evde-olsaydım-da-abimle-kumanda-için-dövüşüyor-olsaydım diye yurt odasında konuşmalarımızdan birkaç dakika sonraydı. Uyumak için ranzanın alt tarafındaki yatağıma yatmış, gözlerimi de ranzamın tavanındaki İnönü Stadı fotoğrafına dikmiştim. Evi özlemiştim yine, oysa büyüdüğümü sanıyordum. Artık özlemem sanıyordum. Neden koparılmıştım ki evden, sanki İzmir'de gidecek iyi bir lise mi yoktu... Bilmem, belki de yoktu.
Dört kişi kalıyorduk odada. Üçümüz yatmıştık, bir tek o ayaktaydı. Anna Karenina okuyordu, bir aydır ilk cildindeydi. İnat etmişti, her gece okuyup bitirecekti. Işığı kapat-kapatma diye atışmaya başladık, sinirlendi, üst ranzadan aşağı indi, yakama yapıştı. Tokat atmadı, sinirle İnönü Stadı fotoğrafını koparıp aldı ve yırtmaya başladı. Engel olamadım, ama onu daha da sinirlendirmek için umrumda değilmiş gibi davrandım.
Bu olaydan bir ay sonra küstük ve dört sene boyunca hiç konuşmadık. Lisenin bitmesine birkaç gün kala tokalaşıp barıştık pek konuşmadan.
O fotoğrafı yırtma meselesi o kadar içime oturmuş ki, üniversitenin ilk yılında aynı yerde tekrar bir fotoğraf çektirdim. (Tahmin edebileceğiniz gibi, bu fotoğrafın üzerinde oynanmış hali yukarıda) O ise benden bir sene sonra üniversiteyi kazandı ve üniversitede en yakın arkadaşlarımdan biri oldu.
Hamiş: Şimdi senle taksimde iki bira çakmak vardı. Galata Kulesi'ine yakın bir yerlerde mesela. Ya da Yıldız'dan Beşiktaş sahiline inmek vardı şimdi eskileri konuşarak. Ama yaz geçer, merak etme...