20 Ağustos 2012 Pazartesi

Murat Uyurkulak'tan sevgiler


hayır, hiç abartmıyorum. bana diyorlar ki, “abi niye bu kadar kafaya takıyorsun, iki günde alıverirsin pasaportu”. ama sen gel de o iki günü bana sor. yolda polis gördüğümde evime kendimi zor atıyorum. korktuğumdan değil, bana basıyor. türkiye cumhuriyeti devleti benim hayatıma hiçbir şey katmadı, aksine benden çok şey aldı götürdü. bense sadece şunu bekliyordum: bana karnımı doyuracak, üç satır da okuyup yazacak bir hayat ver, başka hiçbir şey istemiyorum, ne para, ne ev ne araba. bu devlet onu da vermedi. karnımı doyurmam için çok şey talep etti, yavşak olmamı talep etti. bu talebi asla karşılamayacağım. bana dedi ki bu devlet, arada bir gelip bana görün. ama ben ona arada bir gidip görünmem. ne ikâmetgah için, ne nüfus için, ne de başka bir şey için. hayatım boyunca bir tek dava açmadım. açabilirdim, ama mahkemelerle uğraşmak istemiyorum. sağlığım ne durumda bilmiyorum, ama gitmedim hastaneye ve gitmem, gidemem. vasiyet yazdım, bir gün kendimden geçersem, hastaneye götürmeyin diye. hayatımda bir kez, on yaşımdayken böbrek hastalığı yüzünden çocuk hastanesinde yattım, o günler hayatımın en kötü günleri olmuştur. bu ülkenin hastaneleri bile birer işkencehane. abartıyorum belki, ama abartmak benim hakkım. çünkü ben onu hissettim. insanca değil bu kurumlar. türkiye cumhuriyeti, çok gecekondu bir ülke. bu ülkede devletten korkmayan bir insan olduğuna inanmıyorum. çünkü bu korku, çok kadim bir korku. korkan insan rahat olur mu? ben bunu ötelemişim, devletle işim olmaz demişim. milyonlarca insan bu devlet dairelerinde heba olup gidiyor. ben devlet dairesine gidemiyorum, çünkü bünyem kaldırmıyor. diyebilirim ki, benim sorunum, senin sorunun bir türlü iktidara ikna olamamak. zaten ikna olamamışız; bir kez ikna olamadın mı, gerisi büyük bir kin. konunun dışına çıkacağız belki, ama şunu söyleyeyim: seattle sürecinden çok umutluyum. bazı devrimci arkadaşların “onlar bir işe yaramaz” dediklerini duyuyorum. seattle sürecini önemsemeyen bir devrimci olmaz. eleştirirsin, ama gözünü kulağını orada tutacaksın. en son cancun’da koreli bir işçi harakiri yaptı. ve bu adam yazan çizen bir adamdı. 55 yaşında bir köylü. bunlar önemli şeyler, yalnız olmadığımızı hissettiren şeyler. iktidara ikna olmayan bir tek sen ben değiliz yani... insaniyet ya da insanlık uygarlığı diye bir şey varsa, biz kazanacağız. eğer böyle bir şey yoksa, hepimiz öleceğiz. burjuvalar ne yaparlarsa yapsınlar, isterlerse mars’a gitsinler, bizim de “bir ihtimal daha var, o da devrim mi dersin” diye şarkılar söyleyeceğimiz günler olacaktır. ya biz kazanacağız ya da dünya yok olacak.

diyen güzel insan.


not: http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Interview/Interview.asp?ID=10274 adresindeki söyleşisinden alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder